Daha uçakta Türkiye hava sahasına girdiğimi hissettim,tüm hislerim boşaldı,farklı ama tarifi zor bi duygu kapladı içimi,sanki restart atılmış bir bilgisayar gibiydim. Ama ayaklarımı bastığımda tıpkı eski İstanbul günleri gibi,farklı bir his yok,hava basık,nem fazla,insanların henüz sıcak bile demediği ama benim terlemeye başladığım bir hava hakim. Tabii ki aile ile kucaklaşmalar,ve gelenekleşen Mert karşılamacası,güzel şeyler...
Şansıma iş çıkışı trafiğinde eve dönmeye çalışırken biz,Istanbul'a geldiğimi gerçekten anlamaya başladım...Evet trafik,pek de özlememişim aslında yalan yok...Evde heyecanla ev yemeği yiyeceğimi beklerken bir restorana girilir,bütün heves kırılır,bari bi kuru fasulye yenir,bir Umut Sarıkaya hüznü çöker...Ev-duş-bavul boşaltma-dinlenme evreleri bi şekilde atlatılır ve Istanbul'a geldiğim için bir gülümseme gelsin dedim ve çıktım dışarı,2 kızıl alıp tek başıma Sansar dinledim,geldim eve,o kadar...
Çift katlı otobüste TEM'in asıl "ıırrgh!" trafiğine dayanamayıp uyudum. Taksim keşmekeşinde,yanımda trafik lambası olmayan bi yoldan karşıya geçmek için sadece yaya geçidine yürüdüğümde kahkahalar atan arkadaşım:) Yaya geçidine atlayıp öleceğimden eminim bu 2 ay içinde! Ama bir yandan da bana kırmızı yandığında boş yolda beklediğimde acaip acaip bakışlar altında ezilme durumu var.Kim lan bu kurallara uyuyor,bizden değil bakışları...Yıllardır görmediğim 3kişiyi görmenin verdiği mutluluk,ve,farklı bi özlem...Evet çok sevindim! İstiklalde eskiden kimseye değmeden haftasonu tüm caddeyi bitirebilirken müthiş slalomlarla,o gün sanki caddede görünmezmişim gibiydi...Yarısına gelmeden 30kişiye çarpmışımdır,hani Matrix serisinin ilk filminde Neo'nun bir programda Morpheus'u takip etmeye çalışırkenki hali gibi...Benim de bir kırmızı elbiselim vardı kendi çapımda takip ettiğim:P Hasret gidermenin bir kısmını başarabildikten sonra evlere dağılma zamanı geldi...Çift katlıda omzumda hafiften bi huzur kalp atışlarımı hızlandırınca,alkolün de etkisiyle ben de uyuyakalmıştım,ya da rüyaydı belki de:)
Ama alışamadım,ben bu kente...Yalnız biten bir günün ardından zaten gece karanlığına alışmaya çalışırken İstanbul benden Ay Tutulmasını bile gizliyor şu an...Kıvırcık saçlar da olmadı...Yaşayabildiğim tek yer olan balkonda bütün bi akşam site içindeki "modern" bistro cafe'deki düğünün sikko sikko şarkılarını dinlerken karşımda da Muhteşem Yüzyıl izledim,her gece bir dizi bir yarışma var lanet olsun ya,Türkiye'nin içinin nasıl çürütldüğünü görebiliyorum çok rahatça...Sabah kahvaltılarımda NtvSpor dışında bi kanaldan nefret ediyorum...Televizyon'dan komple nefret ediyorum,lig de yok zaten maç olmadığından eahh... İşte geceleri tekel açık oluyo o güzel,ama çok kalabalık heryer,çok gürültülü,bir de toplu taşımaya para vermek de koyuyor be...
Daha görecek çok kişi var,yaşanacak da tabii...iyi olanlar olacak kötü olanlar daha çok başındayım ama açıkçası ben daha karar veremedim...Hoş mu geldim Istanbul?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder