28 Ekim 2010 Perşembe

Great Escape

Over the years, to leave this country no longer even want to go run and why to use the phrase in which he lived up to that very event, and then be asked to give to everyone, even unbelievable in fact the last remaining chances ... But "I'm going from here" was using the phrase so often that they were right to ignore it. The only thing they did not know it was that last. I decided to look for bad ends happy beginnings. I think a non-EU citizen, set out as soon as the preparation of foreign students for the "great escape". .. I want to leave behind the hate and you hate that so many people were there, even on my loved ones just trying to spread like a virus in my eyes I felt. It was not anything I leave behind. Dripping a few tears still wet behind me here are some memories of the airport holding ... Full them to dry in a few happy tears in my body that separates the face of an angel while longing ...
One more to come with me going away from me, if I need him the greatest chance. Twin, is currently in the next room, I always side by side, the happiest, most outrageous moments of even the most empty, even if the hours-minutes-seconds, meaning he is always already waiting for something to bring to it ... Now, 3300 km away from the "enough is enough" statement, saying the last time that happened since the period of slightly more than 2 months. Social and political aspects of a country scene, coming to a city of peace-and-away is not possible to describe the happiness! I can not go back now, to go back ... It must have been something that, I turn again, but what I want to get next to me, yes, just this ...
In fact I hate studying ... I do not like to go to school since primary school, but the introduction to this third university. I wanted to take the risk of studying that third university, here I go, there 's no longer thinking in my hand, I jumped on the plane as a last attempt ... And all above of the countries, in passing, on the plane on the one hand and sip white wine, Tallinn's first night person even began to dream ...

Büyük Kaçış

Yıllar boyunca, artık bu ülkeden gitmek,hatta kaçıp gitmek istiyorum cümlesini kullanmama neden olan o kadar çok olay yaşadım ki, ardından herkese kalan son şanslarını vermek istemiş olmam bile inanılmazdı aslında... Ama "buralardan gidiyorum" cümlesini o kadar sık kullanıyordum ki, onlar da bunu dikkate almamakta haklılardı. Bilmedikleri tek şey, bunun son olduğuydu. Ben, kötü sonların mutlu başlangıçlarını aramaya karar verdim. Sanırım AB vatandaşı olmayan bir yurtdışı öğrencisinin hazırlanabileceği en kısa sürede hazırlandım "büyük kaçış"a... Ardımda bırakmak istediğim nefret ve kin beslediğim o kadar çok kişi vardı ki, sevdiklerimin bile üstünde sadece benim gözümde virüs gibi yayılmaya çalıştıklarını hissettim. Sanki benim geride bırakacağım hiçbir şey kalmamış gibiydi. Havaalanında ardımdan damlayan birkaç gözyaşı işte bazı anıları hala ıslak tutan... Tam onlar da kurumaya yüz tutarken özlem dolu birkaç mutluluk gözyaşını bedenimden ayıran bir melek...
Uzaklara giderken yanımda benden bir tane daha gelmesi,benim de onun da en büyük şansımız olsa gerek. İkizim, şu anda yan odada, hep yanyana, en mutlu, en rezil hatta en boş anlarda bile, o saniye-dakika-saatlere bir anlam katabilecek bir şey her zaman hazırda bekliyordu sanki... Şimdi 3000 km ötede "yeter artık" cümlesini son kez söylediğimden beri 2 aydan biraz fazla süre oldu. Sosyal ve politik açıdan rezalet bir ülkeden, huzur dolu ve -uzak- bir şehre gelmenin mutluluğunun anlatılması mümkün değil! Ben artık geri dönemem,dönmem... Öyle bir şey olmalı ki,ben yine dönmeyeyim ama, istediğim şey yanımda olsun, evet, sadece bu...
Okumaktan nefret ederim aslında... İlkokuldan beri okula gitmeyi sevmem ben, ama bu üçüncü üniversiteye başlayışım. Üçüncü bir üniversiteyi kaldırma riskini alabilecek kadar istedim işte ben gitmeyi, elimde artık hiçbir şey kalmadığını düşünerek, son bir hamle gibi atladım uçağa... Ve ülkelerin üstünden bir bir geçerken, uçakta bir yandan beyaz şarabımı yudumlayıp, Tallinn'de ilk gecemi hayal etmeye başlamıştım bile...

2 Nisan 2010 Cuma

Yeryüzü ve Denizler

Ben,lanet yeryüzünde benim için yeterli,hatta fazla sayılabilecek kadar uzun ve çeşitli yerlerde nefes almaya çalıştım...Yetmedi denizler oldum,yeryüzünü tatlı tatlı sarmaya çalışırken,kendim, denizimde nefes alamadım,boğulmak üzereydim,farkettim...Ben en başından beri bulut olmalıymışım,denizlerin sebebi,yeryüzünün güneş bekçisi...Sinirlendiğinde ışıklar saçan,bazen insanların gözlerinden çok uzaklarda ağlarken,bazen de gözyaşlarıyla insanları boğarak hayatına son verebilen ve asla tükenmeyecek bir bulut...Hatta tüm bulutların da üstünde,yüksekte,adeta bir tanrı gibi...Hatta bir tanrıdan daha somut,aslında soyut bir tanrı olmaktansa daha güçsüz somut bir tanrı olmak daha güzel olmalıydı...Yeryüzü ve denizler,ancak köle olabilirdi o yüce bulutun altında.Hayatlarını devam ettirebilecek güneşin tek geçiş kapısı,hırçın ve zeki bekçisi...

22 Mart 2010 Pazartesi

Bulutlarda Saklı

Kim demiş alkol ve sigara zararlı,ben anlatayım size hayat bulutlarda saklı...Eğer ki ben ufak yaşta sigaraya başlamasaydım,hayatımda planlamam gereken en az 20yıl daha olacaktı şu anda,ve 70 yaşıma geldiğimde nasıl ayakta durabilirim diye düşünüp üzülecek ve diğer insanlara ne şekilde yük olacağımı aklımdan çıkarmak için aptal aptal şeyler düşünecektim.Akciğer filmime baktığımda ışığa tutup,güneş ışığı gözüme gözüme vuracak,gözlerim kamaşacak ve kafamı başka bir yere çevirdiğimde hiç görmek istemeyeceğim insanları görebilecektim.Kara filmime şimdiki gibi uzun uzun bakıp hayatımın bir izi olduğuna inanamayacaktım.Ben eğer sigara içmeseydim,dersanede tanıştığım ve hayatımı değiştiren insanları bilemeyecektim.Beni sırtımdan bıçaklayan "arkadaş"larımla eğlenmeye,vakit öldürmeye çalışacaktım ve ileride karamsar anılarımdan başka anlatacak hiçbir şeyim olmayacaktı.Ne zaman karamsarlığa düşsem annem derdi allah belki bir çıkış yolu(..)-öngörü-,sonra "allah" verirdi anneme akciğer tümörü.Ben yaşamak istemiyordum uzun dertli sert bir ömrü...
Ben eğer ki ufak yaşımda alkole başlamasaydım,içmeyen bi adam olsaydım,ne olacaktı? Herşey çok mu güzel olacaktı,hep mutlu mu olacaktım yoksa? "ama ileride acısını çekeceksin" bu mudur cevap? Ne kadar ileride? 3 adımı ardarda desteksiz atamıyorken mi,aynaya baktığımda vücudumdaki bütün saçlarım ve kıllarımın çamaşır suyuna bulanmışçasına beyazladığını gördüğüm zamanlar mı? Hanginiz yardım almadan birşeyleri unutabiliyor,dürüst olun hayatınızda bir kere,kendinize bile yalan söylemeden...Bir şişeyi dikmeden yada bir şişeye gömülmeden,hanginiz başarabildiniz böyle birşeyi? Hanginiz kendinizi zayıflatmadan kendinize tüm gerçekleri anlatabilecek kadar cesur oldunuz? Siz hala hayata anlam katmakla uğraşırken,ben gerektiğinde içip hayatın neden bir anlamı olması gerektiğini düşündüğümde ve bunu bir sonuca ulaştırabildiğimde,ardından düşünmem gereken şey alkole neden başladığım mı olmalı? Hayır! Ben hepinizden fazla eğlendim,hepinizden fazla ağladım,hepinizin toplamı kadar yaşadım,ardımda mutluluk bıraktım,aç köpekler birbirini yesin mutluluğu yaşamak için,baktığın her yerde görebilirsin mutluluğu ama kimse bilmiyor ki hayat,bulutlarda saklı...

11 Mart 2010 Perşembe

Huzur

Ben soyundum,tüm çıplaklığımla karşısına çıktım sevgilinin.Şimdi o yok,küçük bir haber vermeden gitti,hayatımdan çekip gidenler neden bana haber verme gereği duymaz ki? Kim tuttu lan sizi beni üzmeye çalışması için? Kime ne yapmışım ki ben,kimin içinde neler bırakmışım ki bunları yaşatmaya çalışıyosunuz lan bana? Beni yıkamazsınız siz,ne kadar düşmanım,sevmeyenim varsa,orda kalsınlar,yerlerinizde kalın,ben tekrar harekete geçersem,çok karışır ortalık.Ben 22 yıllık hayatıma mutluluğu sokmayı beceremedim.Yalanlar da söyledim bir de öyle deneyeyim diye olmadı.Hayatımda olmadığım kadar dürüst,gerçek oldum,olmadı...Hayatı ciddiye aldım,yalnız kaldım,dalgaya aldım,bu sefer de etrafım pislikten geçilmez oldu.Bunları sadece mutlu olmak için yaptım ve artık şuna eminim; mutluluk kavramı için,ama kendi mutluluğum için artık kılımı kıpırdatmam! Şimdi siz kendinizi kandırın,melekler ve şeytanlar,kandırın kendinizi ama beni kandırmaya çalışmayın artık,hayır hayır siz buna sevinmediniz,sevinemezsiniz! Sizin "sevmek sevilmek sevinmek" gibi kelimeleri kullanma yeteneğiniz yok çünkü! Ben güçlüyüm,kör değilim,hayatın arkamdan dayadığı silahı da hissedecek kadar kuvvetli hislerim,kaybolmam ben,evet ben yanan bir ağacım ama kalan yapraklarım bana yetecek-yeşerecek onlar-zaman çok yakın,ve halüsinasyonlarım ile silüetlerimin bile tek isteği,mutluluk değil,huzur...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Bir Dilek Tuttum...

Varlığımın tohumlarının tohumları dahi atılmadan evvel söylenen bir cümledir,yeni yıl sana çok güzel şeyler getirsin,mutlu ol vs. Artık bir süreden sonra kafa sallayıp belli bi sınırdaki tebessümü dışa vurarak geçiştirmeye başlanır.Bu sene diğerlerinden farklı bir yılbaşı geçirdim.Kafatasımı dumanla doldururken yeni yılın ilk saniyelerinde,hiçkimse benim için iyi dilekler dileyecek durumda değildi.Diğer yılbaşlarından farklı olarak o gün herkes için önemli olan kendisiydi,yani olması gerektiği gibi...Bu seferkinde -ben- kendim için iyi şeyler diledim ve işte yeni yılın ilk ayını geride bırakırken sıfırlanması gereken 21 buçuk yılın ardından ne kadar yol aldığıma bakmak istedim.En başta küçük küçük dileklerle başladım suların içine bıraktığım 2.5 litrelik pet şişenin kırmızı vileda kovasının kenarına süzülüşünü izlerken...Huzur istedim önce! Çünkü huzur olmadıkça geri kalan hiç birşeyin önemi yoktu...Yeteri kadar başarı istedim! Öğrenim hayatımın hiç bir evresinde ne sivrilmek ne de sürünmek istemedim çünkü.Sanırım elimde olmayan sebeplerden ötürü biraz sivrildim finallerin hepsini geçen tek kişi olarak...Ve o 1.5 saniyelik sürenin tahmini 0.6 saniyesini bunun gibi küçük dileklerle geçiştirip gözlerimi kırmızı vileda kovasına dikip,kırmızı rengi sevmemin tek nedenini tekrar yanımda istedim...Şimdi bakıyorum arkama,daha ilk aydan,yani bahsi geçen yeni yılın 1/12'inde gittikçe katlanan bir başarı sağlamışım gibi görünüyor.Mutluyum,huzurluyum ve bunları daha da sağlamlaştıran,kırmızımın simgesinin yanındayım artık hiç bırakmamak üzere ve o da neredeyse yanımda artık.Öyle geliyor ki; 2010 yılı hayatımın en anlamlı en güzel yıllarından biri olacak ama; umarım 2010 yılı bundan sonra yaşayacağım yılların içinde en sadesi olacak!

25 Ocak 2010 Pazartesi

Kaçınılmaz Başlangıç

Yıllarca hayatımda yer edinen şeyleri sonlandırmak için çok çaba sarfettim...Hiç çaba sarfetmeden yok olanlar da vardı.Yalnız kalana kadar herşeyi bitirdim.Şimdi ise her sonun aslında bir başlangıç olduğunu kabul ettiğim,daha doğrusu hatırladığım bir dönemdeyim.Bu sefer ne yaptığımı biliyorum.Ne yapmadığımı ve neden yapmadığımı da çoko iyi biliyorum.Sanki yıllar boyunca ilk defa bilinçli bir şekilde yaşamaya başlıyorum.Uzaklardan mutluluk sinyalleri geliyor duyuyorum,bazen şiddetlenen cılız ışıklar var gözümün içine vuran...Birkaç ufak keşke var aklımı kurcalayan,ama olsun.Artık hayat sanki bana MuratYılmazYıldırım'ın müziklerinin Sansar'ın sözleri altındaki durumu gibi...Kimse bilmiyor,ben hayal edebiliyorum...Ben anlatmazsam kimse bilemeyecek.Sizler hata yaptıkça,kaçınılmaz başlangıçlarınız bitmeyecek!

21 Ocak 2010 Perşembe

Sesleri Duyamamak

Umut Anıtı Çatlarsa...

Cebimde biraz param,iki elimin avuçlarından taşacak kadar huzur,o huzuru benimle birlikte sonsuza kadar saklayabilecek,benimle taşıyabilecek ve ellerimin üstünü kapatabilecek iki el istiyorum artık hayattan sadece...Bunu bilen tek bir kişi...Artık herkes bilmeli...Bir insan,arkası dönük iken nasıl sarılabilir ki? İnsan,umut etmeden nasıl nefes alabilir ki...

3 Ocak 2010 Pazar

Sessizliğe sarılırken...

Hayatta tadılabilecek tek tür huzur var...Sessizliğe dört elle sarılıp bırakılmadığındaki o huzur işte...Sessizliğe sarılan 4 elin sahibi olan 2 kişi...Her nefeste yanyana bulunması gereken,uzaklıkları bir kenara fırlatıp en gürültülü anlarda bile birbirinin kulaklarını kapayıp gözgöze saatlerce durabilecek iki kişi...Birinin yolunu kaybettiğinde diğerinin hemen önüne çıkabileceği ve bunun mutluluğunu huzura dönüştürebilecek güce sahip iki kişi...Uyurken kulağa fısıldanan tatlı kelimelerin tonuyla ortaya çıkan Dünya'nın en tatlı gamını yaratabilecek iki kişi...Biri ben...Ya diğeri?